Uzun zamandır aklımdayın, hoş geldin yazı!
Yol yapmanın çok meditatif bir şey olduğunu düşünürdüm hep. Daha meditasyonun ne olduğunu doğru dürüst bilip, tecrübe etmeden…
Hele ki arabayla! Ehliyeti erken alıp, yollara geç düşenlerden olsam da, şoförlüğü pek severim. Yürümek de güzel elbet, onun yeri bambaşka… Ama bu gece konumuz seyir hali. Sana gündüz olabilir kardeş, kusura kalma, e mi?
Şöyle tarif ederdim yol yapmayı: Her şey akıyor ve değişiyorken önünde, göreceli olarak sabit kalma hali… Bir koltukta oturuyorsun, ama aslında sen de gidiyorsun! Tıpkı meditasyon gibi; düşünceler akıyorken, kişinin sadece nefesinde kalabilme hali. Mesele durdurmak değil, mesele düşünceleri gözlem hali…
Yol yapmayı severim; ama en çok da bir başıma! En sevdiğim, en özlediğim hatta en arzuladığım kişinin varlığı bile, dolduramaz yanımdaki boş koltuğun yerini. Hayali bile kendisinden daha kıymetli. İnsan seven -hem de sevdi mi de çok seven- kişi olsam da, yalnızlığı da pek severim hani! Üstelik bu sevme halinin, bizzat kendini de severim! Öyle laf olsun, havalı dursun değil derdim. Yalnızlığı sevebilmeyi severim! Her yiğidin harcı değil, malum; tiyatroya bile yalnız gidemeyen bir toplumun üyesiyim. Yolu bile yalnız yapmayı seviyorsam, demek ki sahip çıkabiliyorum yalnızlığıma! Vermiyorum onun hazzını, ne sana ne de bir başkasına!
Bir de geceleri sürmeyi severim. Çoktur arkadaşımı bırakıp, eve dönüş yolunda oyalandığım, yolu uzattığım. Kendim biraz kalsın diye kendine, zamandan çaldığım… Bazen de birlikte uzattığımız; biraz daha kalalım diye, geceyle müzikle ve yan yana.
Zihne iyi gelen, yoldaşlık eden bir yanı var bu halin. Sizi düşüncelere, duygulara, oradan da kendinize gark eden bir hal! Dedik ya meditasyon gibi… Nefes gibi, hayat gibi!
Yol anlatılmaz ki. Yol sığmaz ki… Yol yaşanır. Yol yürünür. Yol açılır. Yol gidilir.
Yol; VARILMAZ! Canım Aruoba’dan ve Yılmaz Erdoğan’dan hallice: Yol, bir gitme biçimidir. Bazen kendinden, bazen sevdiğinden, bazen yurdundan… Ama hep gitmektir! Bittiğinde bile, içinden gitmeye devam etmek. Yolundan alanlara okkalı bir sitem edercesine.
Ben hep çok sevdim yolları. Yollara salanları, yoldan alanları… Çok sevdim! Ama bu kez; yalnız düşmek isterim. Çünkü yol, yalnız yürünür; yeni öğrendim!
Yine de bir soru içimde: Yalnızlık bunca güzelse, yanında hayal edilen biri hep niye?
PS: Açılıştaki görselin sahibi Alex Montes‘e özel bir teşekkür. Yolun ne kadar büyülü olduğunu ben tonla harf kullanıp anlatamadım, o bir karede sermiş önümüze… Meraklısına, şair hatun bir de şiirini yazmış bu Yol‘un. Yürüme‘yi okumasa, yazamazdı ya, neyse!
Şahsen yalnızlıktan Allah’a yalvaracak kadar korkarım. Beynimde, benimle kavgasından saniye bile ödün vermeyen iç sesim hep kollar yalnız anımı çünkü. Her zaman özenmişimdir sizin gibi yalnızlıkla ve dolaylı yoldan kendisiyle barışık olabilenlere. Ama gece tek başına sürüş… Gece evin yolu dizilince önüme bütün o gençliğin getirisi olan deli dolu sürüşümü bir kenara koyup özel şarkılarla hayatımı ve koşuşturan insanları izlerim. Anısı yüksek ritmi düşük şarkılara gaz pedalımla eşlik ederim. Sanırım sizin gibi insanlara özenen biri olarak en “özgür” kalabildiğim dakikalardır bu zamanlar. Velhasıl “şair hatun” yine alıp götürdü bir yerlere ?. Elinize emeğinize sağlık.
Sen bir de üşenmeden yazdığın bu satırların beni nerelere götürdüğünü bir bilsen!
Cana değdi, eyvallah İdrishan! ?