Bir an mıdır kavuşmak. Bir an kaç yıl sürer. O bir an için; kaç yıl geçer.

Nerede başlar, nerede biter. Başlar mı. Biter mi. Başlamaz ve bitmez mi.

Neyi bekler kavuşmak. Kimi bekler. Hangimizin, ne kadar büyümesini ister. Bekler mi. Yoksa ansızın kucağımıza düşer mi.

Bir çeşit kendine sarılmak mıdır kavuşmak. Özlediğin bir parçana. Yoksun kaldığın bir yanına. Kıyıp da başkasına verebildiğin eşyana.

Yoksa hiç de “sen” olamamış, ait olamamış bir yanına dokunmak mıdır kavuşmak. Dokunamamak mıdır.

Sevmek midir, sevilmek midir kavuşmak. İkisi bir midir. İkisi birden midir.

Güzel midir kavuşmak. Sevilir mi. Sevinir mi. İster mi. Ve her şey gibi, gelip geçer mi.

Ya kavuşamamak. Beteri var; neye kavuşamadığını bile anlayamamak. Bir varoluş meselesi: Yokken yokluğunu bilememek gibi. Çocukluk kabusum kendisi.

Ne yapsak. Kavuşsak. Kavuşmasak. Bu hayatı bir şekil yaşasak.

Kurallarınızı bozsak. Yenilerini koymasak.

Halılarınızı çiğnesek. Altına süpürmesek.

Sussak. İnadına sussak.

Bağırmasak da şarkılar söylesek.

Bir yol bulsak. Her meseleyi çözsek.

Başından sonuna,

bir kez de

-insan- olsak.

Yaşamın Ucuna Kavuşsak…

Ölmek gibi… Her an, azar azar işte kavuşmak.

Tezer’e özlemle…

18.02.1986 – 28.02.2021

Sensiz 35 yıl. “Yaşamın Ucuna Yolcuk

Soruların işarete ihtiyacı yoktur! Hem belki de sormuyorumdur; size öyle geliyordur.