Alıntısız yazmayı seviyorum. Ve önemsiyorum: Zihnimi başka bir zihnin üzerine kurmadan, kendimi sadece kendimle anlatabilmeyi… Özlemişim. Mikrofon sadece bende, eskisi gibi.

Kabul ve vaz geçmek… Hepimiz birileri için önemli olmak istiyoruz. Duyulmak istiyoruz; görülmek, okunmak, anlaşılmak ve hatta alkışlanmak!

Oysa her şey zıddıyla var oluyor..

Kabulun olduğu her yerde bir vazgeçiş, vazgeçişin olduğu her yerde bir kabul var. Çünkü kabul etmek, kümenin dışında bırakacağın elemanları da seçmek aslında. Sadece içindekileri değil… Ve vazgeçmek, kümenin içinde bırakacağın elemanlardan zaten emin olmak, sadece dışında bırakacaklarından değil.

Olgular üzerine düşünmeye başladığımdan beri gözlemlediğim, bir çeşit tutkuyla bağlı olduğum bir fikrim var:

Hayatlarımızdaki en kıymetli bağ; tezatlar.

20’lerimde başlamıştım bunu kavramaya. 40’a merdiveni dayadım; zihnimde değişmeyen ender şeylerden biri olmaya devam ediyor.

Hem kendi kimliğimde hem de yakından tanıdığım insanlarda istisnasız karşılaştığım bir örüntü olduğundan, insanlardaki tezatları keşfetmeyi çok severim. Yakın zamanda Psikanaliz Derneği’nin “Arzu ve Kaygı” üzerine muhteşem bir seminere katıldım. Bu fikirlerimin, işin uzmanları tarafından da doğrulandığını gördüm.

Kabul, kişisel gelişimin de çok sıklıkla kullanıp eskittiği kelimelerden… Eskitilen her kelime gibi anlamından kaybediyor. Sakince, tekrar bir düşünelim:

Ne zaman kabule ihtiyaç duyuyoruz?
İşler tam da istediğimiz gibi gitmediğinde aslında, değil mi?
Demek ki bizi öteki kutuptan çağıran bir şeyler var…
Tam da kabul etmekte zorlandığımız şeylerin kabulü değil mi bizi rahatlatan? Huzursuzluk veren o şeyle aramızda inkar değil de kabul bağı kurmak…

İşte bu yüzden her kabul, bir vazgeçiş aslında:

  • Daha fazla peşinden gitmekten vazgeçmek,
  • acaba öyle miydi böyle miydi diye eşelemekten vazgeçmek,
  • oldurabilir miyim diye uğraşmaktan vazgeçmek,
  • ötekinin gözünden” vazgeçmek,
  • kendi gözünde olup bitene odaklanmak.

Aradığını bulamadığını görmek ve vazgeçmek.
İstediğini alamayacağını görmek ve vazgeçmek.

Bir paranı iki yüzü: Kabul & Vaz Geçmek

Her ikisi de bir karar. Önemli olan, hangisini ne zaman kullanacağını ayırt edebilmek.

Kolay karar veren biri olduğumu söylersem çok basite indirgemiş olurum. İnce analiz edip, etraflıca düşündüğümden, her zaman hızlı ya da kolay karar verdiğimi söyleyemem. Ama hoşuma giden enteresan bir şey var: Pişman olmayı hiç sevmiyorum! Arkama dönüp bakmamaya ant içmişim gibi.

Bu kabul meselesini fark etmek, beni beklemediğim bir şekilde hafifletti. Hangi sebeple bunları düşündüğümü paylaşsam muhtemelen çok gülünç olur. Ama zihnin hangi virajlardan geçerek karar verdiğini ucundan bile olsa anlamlandırabildiğimde (nasıl çalıştığını çözemedik neticede) üstüme bir sakinlik geliyor.

Ve size de bulaşsın diye, paylaşmak istiyor : )

* Kapak görseli yanıltıcı, biliyorum. Yine de bunu seçtim. Kabul etmenin, kendimize verdiğimiz bir hediye olduğunu hissetmeniz için. Unutmayın; tezat ikiliden doğru zamanda, doğru olanı seçerek 😉