Amacım sadece kendimle dertleşmekti aslında… Ama pskilojiden blokzincire ilginç bir füzyon örneği oldu. Günümüz insanının kafası karışık. Dertleri de dertleşmesi de bir hoş oluyor tabii. Hadi başlayalım:
- Yeni başladığın bir konuda dahi düzenli bir şekilde çalışıp, içerik vb. üretirsen; Twitter’ı bile Elon Musk’ın elinden alabilirsin… Dersek, konunun ciddiyetini fark edersin diye düşünüp biraz abarttım tabii! (O konular da epey karıştı bu arada.) Cümlenin ilk yarısı mesaj, son yarısı trendlerle beslenen motivasyon kaynağı. Etherium’un kurucusu Vitalik Buterin’in blokzincir hakkında blog yazıları yazarak başladığını söylemiş miydik? O da benim gibi blog yazarak başlamış diye çirkefleşmeyeceğim ama, sen bunu bir düşün! (Bak ben Linkedin’de şiir yazdım, neler neler oldu… NFT’ler hakkındaki bilgimi, şiirde yeni bir şey denemek istememe, sanata olan ilgime borçluyum aslında. Disiplinler değişse de hikaye değişmiyor;)
- Yalnızsın dostum! Kimse vazgeçilmez değil, kimse için vazgeçilmez değilsiniz. Evet kulağa tatsız geliyor ama gerçek bu. En yakınınız terk edebilir, en yakınınızı terk edebilirsiniz. Başta kendimiz olmak üzere hepimiz daha önce yapmadığımız, kendimizden beklenmeyen şeyleri yapabiliriz. Bu noktada sorulacak en kötü soru: “Neden?”. Ha, canınıza kastınız varsa sorun tabii, bol bol… Kukumav kuşlarının sevildiği, acıyı çayına şeker diye katan bir coğrafya ne de olsa bizimkisi. Ama canınız tatlıysa sizi şöyle alalım: Kendi bulmacanı çözememişken, başkalarınınkine sarmayı bırak! Bu “beklenmeyenlere” verdiğimiz reaksiyonlar hafifledikçe, sırtımızdaki yük azalıyor. Doğru soru; “Sen kendi yolunu yürümeye devam edecek misin?” Bir sır vereyim mi; senden başka kimse, o yolu yürümene engel değil!
- Paylaşmayı sevmek bazen dezavantajdır. Şöyle ki; insanlara vermek istediklerinizi adım adım yapmak yerine, her şeyi çuvala doldurur gibi tek seferde önlerine koyarsanız, yaptıklarınız değersizleşir, sıradanlaşır. Üzülmek istemiyorsanız, ilişkilerde adım adım ilerleyin. Kim olursa olsun. Bir de halen dinlemiyorsanız Beyhan Budak’ı dinleyin. Uzun zamandır kafa yorduğum bir konuydu, ama bu berraklıkta anlamayı kendisinin podcastlerine borçluyum: (Plak takılmaya başladıysa hemen açın yeni bir bölüm.)
- Sahip olduğun en değerli kaynak zaman. Enerjini hangi konu başlıklarına ayıracağın konusunda seçici olmak zorundasın. Odaklanmak istediğin konularda net olduğunda, fırsatlarla karşılaşan değil onları yaratan kişi oluyorsun.
- Sıkıntı yaşadığın iletişimlerde yazı dilini değil konuşma dilini kullan. Sıkıntılı konuları yazarak değil konuşarak görüş. (Bazen konuşarak da anlaşamayacağını kabul ederek.)
- Sezgilerine güven. Bir şeylerin yanlış gittiğini hissediyorsan, evet yanlış gidiyordur!
- Sana yanlış yaptığını düşündüğün o arkadaşın var ya… Üzgünüm, yine yapacak. (Bir kere yapan, her zaman yapabilir.)
- Seni artık dinlemek istemediğini düşündüğün diğer arkadaşın var ya… Evet istemiyor. Çok da zorlama istersen.
- Sandığından çok daha güçlü, kendini acımasızca eleştirdiğinden çok daha üretken ve hunharca kızdığından çok daha iyi birisin! “Seri katillerin bile hayranları var, en kötü ne yapmış olabilirsin ki!” demişti bir atölyede Nihan Kaya.
- Peki ya sen? Sen ne öğrendin? En acıtan ve en esas olanları bizden esirgeme, olur mu!