Taktım mı, takıyorum! Durmadan aynı mefhumu, döndürüp duruyorum: Yine bağlar ve bağlanamayanları düşünüyorum (Ayrıca, öncesinde -zahmet olacak ama- Bağ Teorisi’ni de bir okursan, derdimi ‘biraz’ daha iyi anlatırım diye tahmin ediyorum).

İstediği, ama kuramadığı bağlar oluyor kişinin… Yer olmuyor; belki zaman, fırsat, durum olmuyor! İçinden bağlı, dışından ayrık oluyor.

Bir gün kuramadığı o bağın yerini, kurabildiği bir bağ alıyor. Bakınız Allah’ın işine..! Nedense bağlanmak istiyor kişi, delicesine! Bir ben değilim herhalde aramızdaki deli! Haksız mıyım, söylesin biri? Şiir yazan biri, elbette biraz kafiye bilmeli!

Aynen şu döngü gibi: “Dönüp geldiğinde, aynısını bulamadığın biri!”. Bir bağda bulamadığını, başka bir bağda aradığın; “bağdan bir döngü” bu sanki! Tutmadı mı toprağın, yetmedi mi sıcağın..? Zorlama iklimini; mevsimini, kendini… Kurabileceğin bir bağ, işte tam da önünde belirdi! Bırak birini, al ötekini!

Bağ’cık!

Bazen diyorum; “Tanrım, ben neyi beceremiyorum?”. Neden bağsız kalamıyorum? “Yar bana bir eğlence!” yerine, “Yar bana bir özgürlük!” diye naralar atmak istiyorum! Boşaltın zihnimi, susturun gönül kafesini! Azıcık kendimle, baş başa kalmak istiyorum!

Ve yine, tüm zarafetimle, kendimle çelişiyorum! “Bağ kurmak, güç bulmak” derken; o gücün getirdiklerinden belki de korkuyorum!

Bağ, meraklıdır çünkü. Bu kadar merak etmekten, yoruluyorum. Bir de üstüne, neden merak ettiğimi merak edip, bir güzel canıma okuyorum! Hiç zahmet etmeyin, ben en yakın huniyi hemen kafama geçiriyorum! En azından huniyle aramızdaki bağı seviyorum.

Offf, yeter artık. Ben kendi peşime gidiyorum! Çünkü galiba, ben kendimle, halen yeterince bağ kuramıyorum…