Daron Acemoğlu’nun Yapay Zeka Hakkındaki Görüşleri

Daron Acemoğlu’nun “kurumların oluşumu ve refaha etkilerine” ilişkin çalışmalarından dolayı 2024 Nobel Ekonomi Ödülü’ne layık görüldüğünü günlerdir kutluyoruz. Peki Acemoğlu, Yapay Zeka ile ilgili neler söylemiş, bir göz atalım mı?
T24’ün 2023 yıllık konferansındaki kapanış konuşmasındaki notlarını paylaşıyorum. Ödülün habercisi olan konuya burada da değindiğini göreceksiniz.
Konferansın içeriğini yapay zeka ile metne çevirdim:
“Yapay zeka şu anda Amerika’da ve birçok daha gelişmiş olan ülkede ekonomileri yavaş yavaş büyük derin bir değişim süreci içine sokmaya başladı. Ve gelişmekte olan ülkeler, Türkiye dahil olmak üzere, bu konuda hiç hazır değiller. Türkiye’nin ise özellikle bu konuya önem vermesi lazım. Çünkü benim de daha önce vurguladığım gibi Türkiye’de büyük bir verimlilik problemi var. Enflasyon, cari açık, işsizlik, cüret düşüklüğü; bunlar herkesin hayatını etkileyen ekonomik problemler. Ama bu problemlerin tabanı; verimlilik düşüşü. Yani kullandığımız iş gücü, kullandığımız kapital, kullandığımız makineler, sektörler yeterince verimliliğe ulaşmamış durumdalar.
Bunu görmenin birçok yolu var ve baktığımız zaman da nedenlerini de çok kolay bir şekilde görebiliyoruz. Örneğin en basiti, iktisatçıların çok kullandığı “toplam faktör verimliliği” kavramı. Bu da aynı kapitali ve aynı iş gücünü kullanarsak gayrısafi yurt içi hasıla nasıl büyür: Bir tek verimlilik artışı – üretkenlik artışından dolayı.
Birçok ülkede bu toplam faktör verimliliği %1 ya da %2 artar her sene. Türkiye’ye baktığınız zaman 2006 yılından bugüne kadar bunun artışı %0. Yani hiçbir üretkenlik artışı yok. Bunu başka bir açıdan bakmak isterseniz, Türkiye’nin ihraç ettiği mallara bakabilirsiniz. Ve gördüğünüz şey şu ki, Türkiye aşağı yukarı 2006’da ne ihraç ediyorduysa, teknolojik olarak aynı şeyleri ihraç ediyor. Yani başka orta gelirli ülkelere baktığınız zaman, onların ihracatları daha teknoloji ağırlıklı sektörlere doğru gidiyorlar. Türkiye’de 2006’ya kadar böyle oluyordu; 1990’larda özellikle 2000’lerin başında. 2006’dan sonra bir duruş var. Türkiye teknolojiye yeterince yatırımda bulunmuyor. Yatırımda bulunduğu zaman da bu teknolojiden üretkenlik kazanamıyor. Yani bir teknolojik gerilik var. Bunun da nedenlerine yine baktığınız zaman eğitim ve kurumlar. Eğitim düzeyi düşük, daha da kötüsü eğitim kalitesi düşük ve son gördüğümüz verilere göre son 10 sene içinde eğitim kalitesi giderek de daha düşüyor.”
Bu eğitimin ve teknolojinin de en altında kurumsal problemler var. Türkiye’nin iktisadik kurumsal problemleri çok kötüleşti. Aynı zamanda demokratik kurumsal problemleri çok ağırlaştı.
Benim araştırmalarımın her zaman vurguladığı şey; kurumların önemi ve toplam faktör verimliliği ve genel üretkenlikte de Türkiye’de bu önemi çok net olarak görebiliyoruz. Amerika’da gördüğümüz şey, şu anda iki yönlü bir yapay zeka gelişimi var:
Birincisi, yapay zekanın potansiyeli. Çok büyük bir heyecan olmasının nedeni yapay zeka konusunda, örneğin CHAT GPT gibi programlarda gördüğünüz üzere, büyük bir potansiyel var. Bu potansiyelin nasıl kullanılacağı hala açık değil, ama eğitim konusunda olsun, yatırım konusunda olsun, büyük bir patlama görüyoruz. Bazı kurumlar, bazı uzmanlar bunun çok büyük bir üretkenlik artışına yol açacağını düşünüyorlar. Örneğin Goldman Sachs yatırım bankası, son bir ay içinde bir rapor yazdı ve bu konuda %10, %20, %30 düzeyinde ekonomi toplamında bir üretkenlik artışı olabileceğini söylüyorlar. Bence bunlar abartı. Ama yine de potansiyel var. Aynı zamanda büyük problemler de var.
Bunların bir bölümü otomasyonla ilgili. Otomasyon hızlandıkça bunun eşitsizliğe olan etkisi çok artıyor. Amerika’da birçok sektörde iş gücünün yapay zekadan pay almadığını görüyoruz. Şimdi bu, gelişmekte olan ülkeler için çok önemli. Ekonomik olarak gelişmekte olan ülkeler, yapay zekayı önemli yatırım odağı haline getirmeseler bile, çok etkilenecekler. Niye? Çünkü uluslararası iş dağılımı yapay zeka tarafından yeniden yapılacak. Eğer Amerika’daki ofislerde çalışan eğitimi yüksek olan işçiler, otomasyonun sonucu olarak işlerini kaybediyorlarsa, Türkiye’deki işçilere de bu etkiler gelecek. Türkiye gibi ülkelerde, her ne kadar Amerika’da Avrupa’da gördüğümüz zaman dilimi içinde olmasa da, bundan belki beş sene sonra aynı etkileri göreceğimizi düşünüyoruz. Ve bu gelen etkiyi en iyi kullanabilmek için, her gelişmekte olan ülkenin ve özellikle Türkiye’nin de doğru yatırımlarda bulunması lazım.
Bu doğru yatırımlar nelerdir? Yine aynı şeylere döneceğiz: Yatırım, teknolojiyi doğru kullanma, eğitim ve kurumlar. Ama Bunların yapay zeka bağlamında önemleri çok artıyor. Öncelikle eğitim alanından başlayalım. Eğitimde en önemli unsur, yapay zekayı kullanacak iş gücünü yaratacak. Şu anda otomasyondan birçok işçinin faydalanmamasının nedeni, yaptıkları işler makinelerin ve algoritmlerin yaptığı işlere çok benzer olması. Eğer bugün bir ofiste çalışıyorsanız, basit işlerde bulunuyorsunuz. Örneğin, rapor yazmak, bilgi toplamak, bu bilgiyi dağıtmak, muhasebe, basit muhasebe şeyleri, hatta basit gazetecilik. Bunları şu anda yapay zeka programları yapmaya başladılar. Gelecek 10 sene içinde bunda daha da iyileşme olacak. Eğer Türkiye’deki işçilerin bundan daha yetenekli, daha üst düzey iş yapma kapasiteleri yoksa, bu makinelere, bu yapay zeka programlarına karşı rekabet etmeleri mümkün olmayacak.
İkincisi, eğer şirketler doğru yatırımlarda bulunmazlarsa Bu yapay zekanın Türkiye’ye etki yapmayacağı anlamına gelmiyor. Bu başka ülkelerde yapılan yatırımların, o ülkelerin globalleşen, küreselleşen bir dünya ekonomisi içinde, aynı işleri yapmaya başlamaları anlamına gelecek. Örneğin ihracat yönelik sektörlerin çok büyük bir etkisi altında kalacaklar bu yapay zeka şeyinin. En basit bunu Hindistan’da görebiliyoruz. Çünkü Hindistan servis ihracatında çok uzmanlaşmış bir ekonomi. Bu servis ihracatı tamamen değişecek, gelecek on sene içinde. Yine yatırımla bağlı olmak üzere bu potansiyel, üretkenlik potansiyelini ben vurguladım. Ama bu üretkenlik potansiyelinin, Amerika’da da olsa, başka ülkelerde de olsa gerçekleşmesinin çok zor olduğunu da görüyoruz.
Benim yaptığım araştırmalar ve başka meslektaşlarımın yaptığı araştırmalar, yapay zekanın, aslında özellikle dijital teknolojilerin, son 20 sene içinde beklenenin altında üretkenlik artışına yol açtığını gösteriyor. Bunun nedenlerinden bir tanesi de doğru yatırımlarda bulunulmaması. Ve bu yapay zekanın çok daha detaylarına girmek lazım. Ben bunu vaktimiz olmadığı için yapmayacağım. Ama şöyle yüzeysel de olsa birkaç tane önemli unsurunu vurgulamak istiyorum. Yaptığımız araştırmaların gösterdiği şu ki; iki türlü birbirine sinerjide olan yatırım türü çok önemli.
Birincisi dijital teknolojileri ve özellikle yapay zekayla olan iş gücünün yeteneklerini doğru kullanacak şekilde geliştirilmesi. Örneğin yeni işler yaratılması ya da yeni bilgiler verilmesi iş gücüne. Amerika’da bunu yapan çok şirket yok aslında şu anda. Ama özellikle hem hükümetle hem iş dünyasındaki insanlarla tartıştığımız şeyler şunlar ki bu nasıl yapılabilir? Bu yapıldığı zaman üretkenliğe niye daha fazla etkisi olacak?
Ve eşitsizliğe olan negatif etkilerin yerine daha eşitsizliği azaltan etkileri olabileceği konusunda. Bu konuda birkaç tane araştırma hem benim hem meslektaşlarımın var. Bu orta gelir düzeyinde olan ülkeler için de geçerli. Bu teknolojileri doğru kullanacak mıyız? Doğru bir şekilde geliştirecek miyiz? Ve kullanırken iş gücünün yeteneklerini kuvvetlendirmek için kullanabilir miyiz? Tabii, eğitim düşük olduğu sürece bunu yapmak çok daha zorlaşıyor. Şirketler teknolojiyle haşır neşir olmazsa, bunu yapmak çok daha zorlaşıyor. Ve en önemlisi, bu teknolojileri doğru şekilde getirmek çok önemli. Burada da kurumsal yapı ana hatta dönüyor. Kurumsal yapının her zaman ekonomi üzerine belirleyici bir etkisi var.
Ama bu etkiyi en açık şekilde yabancı sermaye yatırım yapmayı düşündüğü zaman görebiliyoruz. Herhangi bir ülkede eğer hukuk sisteminde bir çöküş varsa, yabancı sermaye özellikle teknoloji gibi uzun dönemli yatırımlar için geri çekilmeye başlıyor. Demokrasi hukuk sisteminin sürekliliği ve kararlılığını sağlamak için en önemli unsurlardan bir tanesi. Insan hakları tabii onlar çok çok daha önemli şeyler ama, aynı zamanda ekonomik açıdan baktığınızda bu hukuk devletinin üstünlüğünü sağlamak için demokrasiden başka bir yol yok. Yani Türkiye’nin kurumsal yapısı ve gelişmeleri yapay zeka devriminin içinde nerede yer alacağını da çok önemli bir şekilde belirleyecek. Ama yapay zeka bağlamında kurumların bir başka önemi daha var. Çünkü yapay zeka bir tek üretim teknolojisi değil, daha da önemlisi bir bilgi teknolojisi. Bilgi topluyor, bu bilgiyi nasıl kullanılacağını en net şekilde belirliyor ve bu bilginin kimin elinde olduğunu belirliyor. Bu da şu demek, Çin’de zaten görüyoruz, Amerika’da görüyoruz bunu, görmeye başlıyoruz. Yapay zeka ve bilgi ekonomisinin nasıl kullanıldığı kurumların geleceğini de belirleyecek. Şu anda Çin’de son 10 sene içinde olan otoriter dönüşümü, yapay zeka teknolojilerinin nasıl kullanıldığını anlamadan anlamak mümkün değil. Çin’deki büyüyen orta tabakayı kontrol etmek için, çok daha fazla internet üzerinde olsun, başka başka platformlar üzerinde olsun, bilgileri kontrol eden bir sistem ortaya çıktı (sansür). Bu potansiyel birçok yerde var ve daha da enteresanı, Çin bu teknolojilere çok büyük yatırımda bulunuyor. Aynı zamanda başka otoriter ülkelere bu teknolojileri ihraç ediyor. Huawei şirketi bir tek kendi başına altmıştan çok demokratik olmayan ülkeye yapay zeka ve Facial recognition teknolojilerini ihraç etti son on sene içinde. Yani bu yapay zekanın nasıl kullanılacağını kurumlar belirleyecek. Aynı zamanda bu yapay zekada kurumların çöküşünü kuvvetlendirebilir eğer sivil toplumu ve demokrasinin kuvvetli olmadığı bir şekilde hükümetlerin elinde bir koz haline gelirse.
Ben bunu söylerken Amerika’daki durumun çok iyi olduğunu ima etmek istemiyorum. Oradaki problemler çok daha değişik. Çin Komünist Partisi yerine Google’ın ya da Facebook’un elinde bilgi toplanması var. Bunun da demokrasi üzerine çok negatif etkileri var. Ve Amerika’nın da şu anda aynı Türkiye gibi, çok önemli seçimler yapması gerekiyor. Bu seçimler yapay zekanın kimin elinde olacağı, bilgilerin kimin elinde olacağı, nasıl geliştirileceği üzerinde. Ama demokrasinin zayıf olduğu bir yerde başladığınız zaman yapay zekanın etkilerinin çok daha demokrasiyi zayıflatan yönde olduğunu görüyoruz. Şimdi yani o zaman Türkiye’nin kurumsal problemleri yeni bir bağlama giriyor. Hem ekonomik verimlilik üzerine hem demokrasisinin geleceği üzerine eğer Türkiye demokrasisini ve kurumlarını ve eğitim sistemini çok kısa bir zaman içinde düzeltmeye başlayamazsa yapay zekanın etkisi durumunu daha da kötü bir hale getirebilir. Bunun üzerine bir şey daha var: Başka ülkeler yapay zeka konusunda eğer Türkiye’den daha hızlı yatırıma başlarlarsa ve bir de Türkiye’nin şu anda genç olan nüfusu yaşlanmaya başladı ve gelecek yirmi sene içinde yaşlanmaya devam edecek ve bu gençlik az çok ortadan kalkacak. Yani bu da şunu gösteriyor; yapay zeka, başka ülkelerin buna adaptasyonları, kurumların durumu ve demografik değişimler aslında Türkiye’nin önünde bir yirmi senelik bir pencere olduğunu gösteriyor en çok. Bu pencere içinde eğer olan kurumlarını kuvvetlendirmek, eğitim düzeyini düzeltmek ve teknolojiye doğru yatırımlarda bulunmak çizgisini tutturabilirse Türkiye, daha iyi bir çizgiye gelmesi mümkün. Ama eğer şu anda bulunduğumuz yolda devam edersek, hem kurumsal yapıların üzerine olan baskı hem eğitim sisteminin yetersizliği, hem teknoloji konusundaki geri kalmışlık, çok daha büyük bir muhasebe durumuna getirip, çok daha büyük problemleri açacak bir duruma gelecek.
Yani burada sonuç olarak söylemek istediğim, o zaman hem dünya için hem Amerika için hem Türkiye için yapay zeka büyük bir gelişimin başında şu anda. Hiçbir ülke, hiçbir toplum, hiçbir sektör bundan kaçınamayacak. Belki bunun etkileri bazı eksperlerin dediği kadar üretkenliği arttırmak olmayabilir. Ben kesinlikle yapay genel zekaya geçileceğini düşünmüyorum gelecek 50 sene içinde. Ama yapay genel zekada çok büyük bir üretkenlik patlamasına gelmesek bile, birçok sektörün gelişeceği, dönüşüm geçireceği kesin. Bu dönüşümün pozitif bir parçası olmak için her ülkenin önünde çok önemli seçimler var. Ve bu seçimleri demokratik olarak, eğitimi yüksek olarak ve teknolojiye doğru yatırım yaparak iş gücünü ve demokratik değerleri öne çıkartarak yapmamız lazım. Amerika için de bu seçimler aynı ama Türkiye için belki de önümüzde olan seçim daha bile önemli Amerika’nın önünde olandan. Ve benim de burada vurgulamak istediğim, bu konular aslında Türkiye’nin gelecek on-yirmi sene içindeki geleceğini çok etkileyecek.”
*Kapak Görseli: Paraanaliz