Teknik olarak üç, ama uygulamada iki. İkinin içindeyiz. Edit: Girmek üzereyiz…

Dünkü çocuk gibi hissederken, merdivenin kırkla bu yakın ilişkisi takdire şayan! Tanıyanlar bilir, büyüdükçe küçüldüm ben! Rahmetli antrenörüm Golyo Çalmof, “Ne o öyle, suratın mahkeme duvarı gibi” demişti, daha onlu yaşların başındayken. Ağır abla olacağız diye gülmeye çekindiğimi bilmeden… Şimdi de durduramıyorlar, canımız yansa gülüyoruz! İçimizdeki mahkeme duvarlarını kimseye göstermeden.

İçim sıkıldı yine. Sıkılan insan iyi yazıyor. Bir de acıyan… Aklı beş karış havadaki mutlular da, kelebek peşindeki koşularını macera sanıyor! Sen gel de bendeki satırların arasını oku bakalım. El mi yaman bey mi yaman!

Nesire her dalışım bir şeye denk gelir. Siz bilmezsiniz. Çoğu bilmez! Bilmesin. Bilsin diye mi yazıyoruz sanki! Zinhar! Sessiz çığlıkların adresi desem; çok klişe, banal… Halbu ki orijinal insanım ben; kovayım, analitiğim, duygusalım, humanistim, klasiği de arabeski de bağrıma basarım! Şiirin matematiğini yaparım… Bilmeyenler; kendini beğenmiş değilim; kendini yermiş, tek başına dev kadro yedi cüce, bre cahilim ben!

Offf! İçim şişti, kendim kendime yettim. Susacağız diye ne sabırlar ettim. Ettim mi gerçekten. Her ay, yeni bir öykünün peşinde perişan olmaktan bitkin. Yine gece, yine sokak lambaları önümde. Pek severim. Tanırlar mı beni? Tanısalar, severler mi? Sevseler anlarlar mı? Anlamasalar da severler mi? Sevmeseler de anlarlar mı? Sahi, tanırlar mı…

Yazmayı öğretmeyin bana. Her şeyi öğretin, yazmayı asla! Bırakın, ben içinde kaybolup kendim bulayım. Yeni bir yol açar gibi; bildiğimi yazayım, bilmediğimi okuyayım…

Susmayı öğretmeyin bana. Çok sustum ben zaten. Susturmayın. Öğretmeyin. Bırakın, kendi halimde, konuşur gibi yazayım…

Sevmeyi öğretmeyin! Öğrettirmeyin! Çok sevdim ben zaten. Sıra kendimde! Bana sevdiklerimi değil, kendimi verin. Sevdiklerim tanımadı, sevdiklerim anlamadı, sevdiklerim sevemedi… Bana sadece, kendimi verin. Nereye düşürüp, nerede unuttuğumu bir türlü bulamadığım kadını.

Kalk nereye düştüysen. Gel bul beni. Bak, artık hazırım ben. Yazmayı da biliyorum, susmamayı da, sevmemeyi de… Gel, seni bekliyorum. Yaş kaç olursa olsun, artık yaşayalım.

– Madem öyle, hoşgeldim ben!

PS: E bu yazının altına bir şarkı patlatmadan olmazdı… Yalnız bir sorun var, seçemedim. Şımarıklıp edip, ikisini birden koyduverdim. “Cesaretsizce Olmuyor”, benim geç keşfim! 2020’nin yazı benim için Cesaret! Hele ki bu akustik versiyonda, “Halbu ki” diye kendi aralarında paslaşarak bitirmiyorlar mı; nasıl desem, “niye o odada yokum” deyip atlayıp gidesim, içime sokasım geliyor! Ah Jabbar ah; beklenmiyor diyorsun ama, bitmiyor bu fırtınalar!

Yaz Beni” de öyle aslında… Dinleyin. Grogi, “kendimi aradım hep çaldı meşgul” diye giriyor ya araya.. Beni benden alıyor işte..! Bilmem ki niye!