Shakespeare’in bizzat kendi oyunları için, tiyatro binasının içinde çürük domates de satarak, oyunlardan elde ettiği geliri arttırdığını duymuş muydunuz? Ne ticari zeka ama, değil mi!

Seyircilerin beğenmedikleri oyuncalara çürük domates atması (maalesef!), 16. yüzyıla kadar uzanan bir gelenek. Shakespeare, ilham dolu bir yazar olmasının yanı sıra, parlak ticari zekasını da kullanarak;

🍅 “Madem atacaklar bu çürük domatesleri, bari benden alsınlar!”

deyip, çevre köylerden domatesiyle gelen seyirciye daha fazla “zahmet olmasın” diye domatesleri de tiyatronun bünyesinde satmaya başlamış.

🎧 Podcast dinlemeyi çok sevdiğimi biliyorsunuz. Bu dikkat çekici anektod, sevgili Deniz Yüce Başarır’ın podcasti “Ben Okurum”da karşıma çıktı. Onu, kıymetli konuklarını ve güzel sesinden okumalarıyla zenginleşen akışını dinlemek yetmiyormuş gibi, şu sıra her ortamda keyifle sattığım bu bilgiyi de öğrenmiş oldum.

Şiire gönül vermiş bir mühendis olarak, şairlerin – yazarların öyle çok para kazandığını görmedik, duymadık.. Ama bu hikaye pek hoşuma gitti. Farklı olasılıklara imkan yaratması şaşırtıcı derecede ilham verici geldi! Sanatla para arasında enterasan bir ilişki var neticede, değil mi… İnişli çıkışlı desek yeri.

👩‍🎨 E Shakespeare’e yetişmemiş olabilir, ama bizim artık yapay zekamız var! Ve öyle sadece OpenAI’ın ChatGPT’si, Google’ın Bard, Midjourney veya DALL-e ile sınırlı değil. Leonardo.ai’ımız da var: Mesela bu görseli Leonardo yaptı. Bana dört seçenek sunmuştu, benim favorim bu oldu, hayal ettiğime çok yakın çizmiş. Hikayeyi duyunca aklımda şu başlık belirmişti: “Shakespeare & Çürük Domatesler”. Ben de kendisinden bu temaya uygun bir çizim rica ettim:

📌Prompt: Make a fascinating picture of William Shakespeare smiling, with rotten tomatoes in his hand

Ne dersiniz, konunun ruhunu iyi yansıtabilmiş mi?

Siz bu satırları okurken ben kızımın 9. yaşını kutluyor olacağım sevdiklerimle. Birbirinden renkli yorumlara cevap vermekte gecikebilirim. Ona hassas ruhu, iyi yüreği kadar, parlak bir ticari zeka da dilesem çok sayılmaz değil mi? 😉