Seramik Farkındalık

Koyu bir yapay zeka yazısından, “çivit mavisi” bir farkındalık yazısına kesin dönüş (Evet, arkamda gördüğünüz o harika duvar renginin ismi bu!)
Çok sevdiğim bir hikayesi var bu fotoğrafın, bakalım sizin de hoşunuza gidecek mi..
Biraz geriye, yılbaşına saralım: En çok tercih edilen hediyelerden biri kahve kupaları, malum. Ben de çok severim. Ama benim kupalarla farklı bir mesaim var…
En sevdiğim kupalar, ince yapılı, sağlam, geniş hacimli (uzun çalışmalara eşlik eden) ve içimi kolay olanlar. Öyle parmağımın zor girdiği kulpları sevmiyorum! Yani hem fonksiyonel olsun hem de estetik kaygılarımı karşılasın istiyorum. Evde bu tanıma uyan tek bir kupam vardı: Sayıyla 1! Tüm kahvelere eşlik etmek için de kendisi sürekli temiz olmak zorundaydı.
Hazır yılbaşı gelmiş, eşe dosta çocuklara şık bir kupa seçiyorken kendimi de şımartayım dedim. Renk renk, farklı tasarımları olan kupalar seçtim. (Gören evde otantik bir kafe açtığımdan şüphelenebilir!)
Derken benim hiç elimden düşürmediğim, başkası alır da zarar görür diye için için korktuğum en favori kupam gözden düşmesin mi…
Ben hayretler içinde konuya pskinalitik açılımlar getirirken, yeni bir cephe daha açıldı:
Bu hepsi değiş değiş olsun hissiyatı tabaklara da sıçradı. Birbirinden tamamen farklı, seramik tabaklar seçerken buldum kendimi. Kafemiz misafirlerini ağırlamaya hazır! (Niyetim yemek takımını anlatmak değil, azıcık sabır, geliyoruz özüne.)
Burada tüketim çılgınlığı ile keyifle kullanacağımız nesneleri seçmenin iradesi arasında bir ayrım yapmakta fayda var. Kendi seçtiğiniz objeleri keyifle kullanmanın, aidiyet hissiyatını olumlu yönde etkilediğine inanıyorum.
Dikkatinizi çekmek istediğim nokta: Seramik. Tabakların hiçbiri standart bir parça değil. Hepsi dokusu, rengi ve tasarımıyla bambaşka. Porselene inat, “insana özgü tüm kusurları” gururla sergileyen seramik tabaklar.
Haftanın belli günlerini geçirdiğim bir semt. Albenisi kabını aşan bir dükkan…
O çivit mavisi rengi, sıcacık seramikleri vitrinden göz kırpıyor; dönüp bakmamak mümkün değil!
Daha önce dükkanı görüp içeri girmek istedim, vaktim olmadı.
Derken o akşam bir kez daha çıktı karşıma. Bu kez fırsatı kaçırmadım.
Girdim. Atölyeler hakkında bilgi aldım. “15 dakika sonra da bir atölyemiz var” cümlesi bittikten maksimum 15 saniye sonra “Katılabilir miyim?” diye sordum.
Takip eden üç saat, üç dakika gibi geçti…
“İnsana ait o çok sevdiğim kusurları”, dokunduğum beyaz-gri çamura bir bir işledim. Pişip boyandıktan sonra belki yine paylaşırım.
Farklı alanlarda eyleme geçmek yaratıcılığımızı, zihnimizi ve ruhumuzu besliyor. Araştırmalar bunu destekler nitelikte. Çok ihtiyacımız yok mu şu “çok hızlı akan” hayatlarımızda bu beslenmeye?
Beyin ilişkiler kurarak öğreniyor. Nöronlar bir diğeri ile iletişime geçerek eylemlerimizi, kararlarımızı şekillendiriyor… Örneğin o gün kullandığım gri çamurun, beyazdan farklı olan özellikleri, bana maddelerin dokusu üzerine daha önce hissetmediğim bir düşünce kapısı araladı. Farklı yaklaşmaya başladım cisimlere. Çamuru eğdiğim gibi eğip bükmek istedim yer yer. Olasılıkları arttırdı gözümde.
~*~
Ya siz..
Sizin içine girdikçe çekildiğiniz hangi hikayeler var heybenizde?
Paylaşsanıza bizimle. 🌱