Hayatta başardığınızı – var olduğunuzu – kendinizi gerçekleştirdiğinizi derinden duyduğunuz şeylere bakın, bunları aileniz/toplum vs. ‘sayesinde’ değil, onlara ‘rağmen’ başardığınızı göreceksiniz.
diyor Essex Üniversitesi Psikanalitik Çalışmalar Merkezi’nde yaptığı yüksek lisansı ile roman, öykü ve araştırmalarını derinleştiren yazar Nihan Kaya.
Belki biraz acı ama.. Gerçek.
Hepimizin hafızasına üşüşen bir şeyler olduğuna eminim. Kendimiz “gerçekleştiremediysek” de, çevremizdekilerde şahit olduğumuz o “rağmenlere” uyandığımıza… Ne garip değil mi; en sevdiklerimiz en çok incitiyor, en çok acıyı veriyor, engelliyor. Bunun nesi garip demeyin. Kendi içinde bir ironi olduğu kesin.
Seçimlerden bahsetmiştim geçen hafta. Bu kez de “rağmenler” üzerine düşündüm. Tesadüf değil..
Küçük işletmelerin pazardaki devrimini anlatan “Tek Kişilik Şirket” isimli kitapta, beni can evimden vuran bir alıntıyla devam etmek istiyorum:
‘Keşke bu değişseydi, o zaman başarılı olabilirdim’ diye hayal etmek yerine hayatımızda gerçekleşen çoğu şeyin tamamen bizim kontrolümüzde olmadığı ve yaşam nehrinde yüzerken yapabileceğimiz en iyi şeyin, kayığı biraz yönlendirmek olduğuna dair gerçekçi bir bakış açıları vardır.
Esnek insanların gerçeği kabullenebilme özelliğini böyle anlatıyor Paul Jarvis. “İşlerin belli bir şekilde olmasına ihtiyaç duymazlar ve boş hayallere kapılmazlar.” diye ekliyor.
Keşkelerle aram pek iyi olmadı benim.. Keşke demeyi hiç sevmedim ama, zihnim de hep olduramadıklarıyla meşgul oldu: Kendiyle çelişip durdu. Kaybettiklerinin ya da kazanamadıklarının bir çetelesini tuttu. Ne büyük yük. Pek da ağır..
Rağmenlerim var yine. Kocaman rağmenlerin olduğu bir dönemdeyim. Bir de yaşım var artık. Kırk olmak üzereyim.
Seçimlerden bahsetmiştim geçen hafta. Bu kez de “rağmenler” üzerine düşündüm. Tesadüf değil.. Kendime iyi gelsin diye yazdıklarımı, sizinle de paylaşmak istedim.
Sosyal medyada çoğu zaman mutlu olduğumuz anları paylaşıyoruz ya… Dijital kimlik, kimliğimizin sadece bir parçası, kendisi değil ya… Biz hep gülmüyoruz, arada baya baya ağlıyoruz ya.. İşte onlar bizim rağmenlerimiz.
- O çok üzgün olduğumuz anlara rağmen işimizi/sorumluluğumuzu tamamlayınca,
- Birilerinin bizi olur olmaz suçlamasına rağmen kendimize sahip çıkınca,
- Koşullar değil de verdiğimiz tepkiler değişince,
artık gurur duyabiliriz kendimizle.
Kendimize sadık kalışımızla.
Fotoğrafa gelince… İki hafta önce yazdığım efsane Balat turumuzdan. Metruk, yıkık dönük binaları seviyorum. Anlatacak, giyinecek tonlarla hikayesi olduğunu hissediyorum. Her şeye “rağmen” var oluşun bir kanıtı gibi, orada öylece duruşlarına hayranlığım. Kuru bir dala ev sahipliği yapışı. “Geçen zamanın bir anlamı vardı, boşa değildi.” dediklerini duyar gibi…