Sanatçı, yarasını en ciddiye alan kişidir. Kendi yarasını sarması, başkalarını da iyileştirendir.

Contemporary Istanbul’u gezdim 22 Eylül’de. Ama size serginin ne muhteşem olduğunu anlatmaya gelmedim. Ben hiçbir zaman manzaranın resmini çizmedim. Kendi gördüğüm manzarayı, sözcüklerle resmetmeyi sevdim.

Sanatın “insana dokunmasının” sanat olduğunu hissedin istedim… Yalnız gittiğim yerlerde yeni insanlarla tanışmayı çok severim. Hazırsanız, bir hikaye anlatmak isterim!

Karşının taksisi olarak çıktığım yolculukta, serginin ilk salonunu gezdikten sonra biraz mola verme ihtiyacım oldu. Ne de olsa uzun bir yoldan gelmiştim ve üniversite sınavına hazırlanan öğrenci edasıyla ezber yapar gibi değil, Sisifos’un kayayı ısrarla yukarı sürüşü gibi, şuursuz bir bilinçle gezmek istedim. Deniz kenarına inip bir kahve – bir atıştırmalık molası vermiştim ki, evveli ve ardılı ile beni çok mutlu eden gökkuşağı heykelini fark ettim.

Ayla Turan‘ın “Let’s Fly” adlı gökkuşağı ve çocuk heykelinin yanına gittiğimde; kadrajı bozanlardan tüm nezaketiyle izin istemeye çırpınan heyecanlı bir kadın gördüm! Hangimiz başladık hatırlamıyorum ama, birbirimizin fotoğrafını çekmeyi teklif ettik. İkimizin de çekmeyi ve çekilmeyi bu kadar sevdiğini henüz bilmiyorduk tabii… Kaç karemiz var hesap etmedim ama güzel arşiv oldu hani!

Sohbet sarınca, serginin kalanını beraber gezmeyi teklif etti Emel Üstbaş. Hem meraklı hem de bu kadar cana yakın birini bulmuşum, kaçırır mıyım hiç? Hemen katıldım!

Sanata ve sergilere ne kadar ilgili olduğunu daha iyi anlamış oldum. Fuarın en dikkat çekici çalışmalarından, Server Demirtaş‘ın haraketli heykellerini görmeliyiz dedi. Sessiz “Çığlık”a ait çektiğim videoyu instagramda paylaştım. Meraklısına yoruma bırakıyorum. Kalan fotoğraflar orada, burayı fazla meşgul etmeyelim.

Plansız çıktığım yolculuklarda, suyun akıp, bu kadar güzel yollar bulmasına mest oluyorum! Senle tanışmak büyük zevkti Emel. Senden öğrendiklerimi ben de başka bir gezgine verdim…

Ben her insanın travmaları olduğuna inanırım. Sadece;
🎈 miktarı
🎈 şiddeti
🎈 konusu
farklı.

Ben her insanın çelişkileri olduğuna inanırım. Sadece;
🎈 miktarı
🎈 şiddeti
🎈 konusu
farklı.

Ama bu inandıklarım yetmiyor insanları anlamaya… Aksine zorlaştırıyor. Ona da empati yorgunluğu deniyor.

Yaralardan, yaralayanlardan, en çok kendi açtıklarınızdan yoruluyorsunuz günü gelince. Kanırttıklarınızdan.

Bakmayın öyle ılıman iklimler gibi yazdığıma. Çok kırılgandı kendim. Kendi içimdeki en azılı yargıç da yine kendim.. Başkasına gösterdiğim şefkati, ona gösterememekten yazıyla derdim.

Bir nehir var; akıyor, hepimizin içinde..
Bazı yerler var; girdap, hepimizin içinde..
Akıntıya karşı çekmezsek küreği
mümkün değil hayata tutunması..

Mesele nerede bırakıp, nerede karşısına duracağını sezmekmiş.
Tanımakmış akıntıyı
Bilmekmiş;
Akıntıya karşı mı, akıntıyla mı..

Olmuyormuş öyle sürekli
Akıntıya karşı çekmek küreği

Kendinle yürüdüğün kadar, kendine karşı da durabilmekmiş yaşamak.
Hangisinin sırası, ne zaman; anlayarak…

Siyah beyazlardan, gökkuşağına geçmeye çalışan bir zihnin esrimeleri…

https://contemporaryistanbul.com/tr