Naçizane kendi deyişim: Bilgi, bilmek istediğindir. Meali; kişi, bilmek istediğini öğrenir. Oruç Aruoba’lar okunmasa, çıkmazdı bu deyişler elbet… Tıpkı onların Nietszche’leri, niceleri okumadan var olamayacağı gibi…

2017’nin yazıydı sanırım… Elon Musk’ın biyografisini okuyordum pek çok farklı kaynaktan. Sonra da Ashlee Vance’in yazdığı kitabını edindim.

Sizi bilmem ama, beni en çok etkileyen şeylerden biri; Elon’ın beyin kıvrımları dışında, sosyal açıdan da harikulade bir deha olmasaydı! Patronlardan öğle yemeği randevusu alabilmek için, sarı sayfaların arasında boğulmayı, zilyon telefon edip, katrilyon kez reddedilmeyi umursamayan bir adamdan bahsediyoruz! Mühendislik okumadan, kitap karıştırarak füze yapmayı öğrenmesi ile birleşince, alın size bir Musk: Elon Musk!

Niyetim Musk güzellemesi yapmak değil… Hastasıyım, o ayrı! Ama onu yazıp çizen bir dolu kaynak var zaten, bana laf düşmez. Halen bilmiyorsanız, bir tıkınıza bakar hikayesi; çok uzakta değil kendisi.

Benim niyetim, kendi minnoş hikayemdeki kendi gözlemlerimi sermek önünüze. (Bu minnoş lafı da, bizim doktordan yadigar kaldı. Kızıma hamileyken, biz üzülmeyelim diye “minnoş bir bebek olacak bu, öyle kocaman bir şey bekleme” der, bir güzel eylerdi bizi : )

İşte Elon’cığımın bu sarı sayfalar macerası beni öyle heyecanlandırmıştı ki, tam da yaptığım işlerin beni hiç mi hiç kesmediği bir dönemde, “yahu yapılacak tonla iş var; yeter ki iste be yavrum!” diye kendi kendimi gazlamama sebep olmuştu. Sahilde okuduğum o sayfaları, aşkla ve şevkle nasıl kapattığımı dün gibi hatırlıyorum!

Ben zaten havaya girmiştim, Fikret de “Esra, ayrılsam mı memurluktan?” deyince, ben de “Durduğun kabahat” diye yapıştırdım lafı! Derken ufak ufak WP Okulu oluşmaya başladı…

O dönem bir şeyler başarmaya çok açtım; “önem verdiğim şekilde bir şeyler başarmaya”! Halen de açım, doyurabilmiş değiliz. Doyulmuyor da galiba… Var olma biçimimiz; hayattan aldığımız tat bunun üzerine kurulu.

Açken canınızın çektiği yiyecekler gibi tıpkı…

Zihin açlığı ve ruhun açlığı da, okuma tercihlerinizi belirliyor işte!

Bilmek istediklerinizi, tecrübelerinizin akışını…

Bir şeyler yapmak isteyen Esra, didik didik Elon’ın röportajlarını okudu; eskiler, yeniler… Bilmek istediği oydu çünkü: “Nasıl olabileceği!”

Sonra bir gün, içindeki öfkeyi gördü. Kendini büyütenlere, hatta doğuranlara… Biliyordu zaten varlığını, ama artık taşımaktan çok yorulmuştu. Kim haklı kim haksız karıştırmaktan, allak bullak olmaktan. Her taşın altında, o öfkeyi aramaktan…

Duygular zıt ikizleriyle vardır; öfkenin olduğu yerde, yoğun bir sevgi, özlem, arzu hatta şefkat de vardır… Sadece yöneldiği kaynaklar farklıdır. Siz varlıklarını çözmedikçe, oyuncak olursunuz ellerinde.

Derken bizim ufaklık; duygularını, dolayısıyla kendini anlayabilmek için psikolojiye merak saldı. Dünyalar tatlısı pskilog komşusu Özge Fırat‘ın önerdiği kitapları karıştırmaya başladı (Allah’ın dağında oturuyor olmanın tek çekilir yanıdır canım komşularım). Kitaplardı, hayatımın en tatlı gerçekleri Hilal & Selcen Gerçek‘in önerisiyle nefes terapisiydi derken, iş büyüdü… Bizim kız aslında, ufaktan kendi peşine düştü! Tabii henüz haberi yoktu.

Oruç Aruoba

Karantinalı bir günde, dünyası çiçek açtı: Oruç Arouba’yla tanıştı. Oruç Baba belki o gün toprağa girdi ama, benim içimde kocaman bir çiçek açtı! (31 Mayıs 2020)

Kumkumav kuşu gibi düşündüğü şeylere bir yol çizdi, derinliğine elle tutabildiği bir anlam kattı. Yazıp da düzeltmeye kıyamadığı şiirleri revize etmenin, en tabii hakkı olduğunu anladı. Şiirin felsefeye kardeş olduğunu keşfetti: Biri duyguydu, diğeri olguydu. Oruç’un her satırı yerin ve göğün 40 katına ulaşan derinliğinde, aradığı soruları ve bazı cevapları buldu... Hem Elon da dememiş miydi; “Hayat cevaplarda değil, sorulardaydı”!

Sanırım bu yazı çok uzadı… Tatlıca bağlamanın vakti geldi çattı!

İkinci perdeyi açmadan önce, şair topu size attı: Acaba sevgili okuyan, istediği bilginin peşinden koştuğunun, artık farkında mıydı?